27 Temmuz 2016 Çarşamba

Venedik Gezi Günlüğü

Veee İtalya'daki son durağımız Venedik'teyiz. Sabahın erken saatlerinde Milano'dan bindiğimiz hızlı trenimizle yaklaşık 2 buçuk saat süren yolculuğumuzun ardından Adriyatik'in Kraliçesi bize kapılarını açıyor. Santa Lucia tren istasyonundan çıkınca karşımızda vaporettoları görüyoruz. Venedik kara trafiğinden tamamen arındırılmış bir bölge. Tüm ulaşım su üzerinden sağlanıyor. Hatta ambulanslar, polis ve kargo araçlarının hepsi küçük küçük vapurlardan oluşuyor. 
Şehir merkezine gitmek için vaporettomuza biniyoruz. Grand Canal üzerindeki 10 dakikalık yolculuktan sonra Rialto Köprüsü durağında iniyoruz. Rialto Köprüsü Venedik'in en ünlü ve en eski köprüsü. Bizim otelimiz de Rialto'ya 5 dk'lık yürüme mesafesinde bed&breakfast konseptli küçük bir aile işletmesi olan B&B Barababao idi.Otele eşyalarımızı bırakıp Venedik'in büyülü dünyasını keşfetmek için yollara düşüyoruz. 

Bu sevimli şehir aslında oldukça küçük fakat o kadar çok adacık ve köprüden oluşuyor ki gitmek istediğiniz yer hemen karşınızda durmasına rağmen belki de 1 km'ye yakın yol yürümeniz gerekebilir. O yüzden gideceğiniz yerler için kendinizi hiç rota çizmekle yormayın. Daracık sokaklardan, küçük şirin köprülerden geçerek bu labirent şehirde kaybolun. El yordamıyla hedefe ulaşmaya çalışmak Venedik'te beni en çok eğlendiren şeylerden birisi oldu :)
Venedik'in en dar sokaklarından birisi.. İki kişinin yan yana yürümesi imkansız..
Şansımıza hava kapalı, her an yağmur yağacak gibi. O yüzden ilk olarak riske atmadan, tatilimiz boyunca "mutlaka yapılacak şeyler" listemizin başında yer alan gondola binmek için kendimize bir gondol durağı aramaya koyuluyoruz. Gondol için mutlaka pazarlık yapın. Yaklaşık 35-45 dakika süren gondol turları için fiyatı 120 € dan başlatıyorlar. Kaç kişi binerseniz binin ücret aynı. 
Grand kanalda Rialto Köprüsüne çok yakın bir duraktan binip 45 dakikalık mükemmel gondol turumuzu yapıyoruz.
Ayrıca gondolların hepsi birbirinden şık ve zarif ayrıntılara sahip. 
Buraya kadar gelmişken gondol turunu sakın es geçmeyin. Hem hafızamızda kalan hatırası hem de albümlerimizi süsleyen fotoğraflarıyla yaşadığımız en güzel deneyimlerden birisi oldu. 
Gondol turumuzdan sonra, ara sokaklardan süzülerek şehrin ana meydanı olan Piazza San Marco'ya gidiyoruz. Hava oldukça kasvetli, biraz da soğuk, sağanak yok ama yağmur ara ara üzerimize çiseliyor, meydan ise çok kalabalık. Ama tüm bunlar kimin umurunda :) Hiç bir olumsuzluğa aldırmadan tüm meydanı adımlayıp etrafı fotoğrafladık.Hatta günlerdir terleyerek gezmenin ardından biraz soğuk hava ve ıslanmak iyi bile geldi diyebilirim :) Hatta yağmur yağdıkça yükselen deniz seviyesi yüzünden yerdeki kapaklardan çıkan suları görmek ve şıp şıp bunlara basarak yürümek oldukça enteresan oldu. 
Meydanda yer alan bu kızıl çan kulesi şehrin en yüksek yapısı.
Şehrin yönetim merkezi olan Dükler Sarayı (Palazzo Ducale) şimdi müze olarak sergileniyor.
Torre dell'Orologio/ saat kulesi

Bizans mimarisinin en önemli örneklerinden birisi olan San Marco Bazilikası şehrin en meşhur katedrali. Katedralin ön cephesindeki işlemeler ve ayrıntılar büyüleyici. Rivayete göre bu katedralin yapımında Ayasofya'nın örnek alındığı söyleniyor. Bazilikanın giriş kapısının üzerindeki atlar Haçlı Seferleri sırasında İstanbul'dan getirilmiş. "Mahşerin Dört Atlısı" olarak isimlendirilen bu atların orijinalleri bazilikanın galerisinde sergileniyor. 


Meydandan çıkıp Dükler Sarayının hemen bitişinde yer alan, şehrin önemli köprülerinden Ponte dei Sospiri(Ahlar Köprüsü)'yi görmeye geçiyoruz. 
Köprünün hüzünlü bir hikayesi var. Dükler Sarayında hüküm giyen suçlular bu köprüden geçerek hücrelerine götürülürlermiş. Venedik'e dair gördükleri son manzara olduğu için de köprüye böylesi acıklı bir isim verilmiş.
Veeee bu kadar gezmenin üzerine güzel bir kahve molasını hak ettik :) San Marco Meydanın yer alan ve dünyanın ilk kafelerinden birisi olan Florian'a oturuyoruz. Çok çok eski ve müze gibi bir yer burası. Ayrıca mekan oldukça kalabalık. Oturmak için sıra beklemeniz gerekebilir. 
Kahveleri de en az mekanın kendisi kadar güzel. Mint aromalı sıcak çikolatası da güzel bir alternatif. Kulağımızda orkestranın çaldığı klasik müzik, yanında kahvelerimiz, San Marco Meydanının eşsiz güzelliğini seyre dalıyoruz. Bundan daha güzel bir mola düşünemiyorum.. 
Bu küçük kaçamakla enerjimizi artırıp yeniden yollara düşüyoruz. Bir hedefimiz, yetişmemiz gereken bir mekan, koşturmacamız yok. Dilediğimiz sokaktan, köprüden geçip Venedik labirentinden bol kaybolmacalı keyifli bir yürüyüşe koyulduk. Venedik en güzel böyle keşfediliyor. Bol bol yürüyün, sırf güzel diye bir sokağın kaldırımında oturup etrafı izleyin, çokça etrafı fotoğraflayıp anılarınızı biriktirin. 
Venedik'e ait maskeler her yerde.. Fiyat aralığı da kalitesine göre değişiklik gösteriyor. En önemlisi İtalyan malı olmasına dikkat etmek gerekiyor. Daha ucuza bir çok Çin malı plastik maskeler de var. 
Venedik'in bir diğer ünlü köprüsü Ponte dell'Accademia.. Burada köprüyle aynı isimli bir de sanat galerisi yer alıyor. Da Vinci'nin ünlü "Vitruvius Adamı" çizimi de burada sergilenen eserlerden birisi.

Biz Venedik'te 1 gece 2 gün kaldık. Daha vaktim olsa kalmak ister miydim kesinlikle ama gezilecek-görülecek yerler açısından oldukça yeterli bir süre oldu bizim için.
Gecen ayrı gündüzün ayrı güzel Venedik... Sadece gündüz gezmek yetmez, biraz da gece gezmek lazım. Günün her saati farklı bir güzelliği, farklı bir sürprizi var bu gizemli sokakların. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder